Geçtiğimiz haftasonu yeşilliklerin ve mavinin içinde bir nefes bulmak, bir yudum huzur tatmak için kendimizi Burgazada’ya attık. O kadar keyifli bir gün geçirdik ki tadı hala damağımızda. Artık sıkça Burgazada’da görüleceğimiz kesin.
Öncelikle ulaşım için kısa bir not. Adaya Bostancı İskelesi’nden kalkan vapur yada motorlarla ulaşabilirsin. Vapur saatlerine ulaşmak için buraya , motor saatleri için için buraya tıklaman yeterli. Yolculuk yaklaşık 40 dakika kadar sürüyor. Vapur yolculuğu çok daha uzun. Tercih senin.
Motordan inerken bir anda yaşanan yoğunluk sizi ürkütmesin, zira motoru çoğunlukla adalılar kullandığı için yoğunluk 10 dakika içerisinde kayboluyor. Ayrıca saat başı adaya yanaşan vapurdaki insan kalabalığıda gözünüzü korkutmasın, çok az sayıda kişi iniyor, büyük bir çoğunluk Büyükada’ya devam ediyor. Burgazada henüz Büyükada gibi popüler değil bu nedenle haftasonları gezmek için çok daha ideal.
Birçok bloğa baktım, tavsiyeleri okudum ancak kahvaltı için adada Ergün Pastanesi’nin açık ara önde 🙂 Bizde şaşmadık öncelikle sahile paralel caddeye girerek hem ara sokakları keşfettik, hemde kalabalığın dağılmasını bekledik, akabinde kendimizi Ergün Pastanesine attık. Patlıcanlı poğaca, simit tost, iki de çay söyledik. Kalkmadan vişneli milföy tatlısının tadına bakıldı ve aşık olundu efendim,
Adadaki ilk durak ; şairin son günlerinide geçirdiği , annesinin isteği üzerine 1959 yılında müzeye çevrilen evi Sait Faik Abasıyanık Müzesi. Şairin hayat hikayesinin anlatıldığı, eserlerinin ve kişisel eşyalarının sergilendiği, severlerinden gelen mektupların yer aldığı çok güzel bir müze. Uzun bir süre burayı gezdik. (giriş ücretsiz)
Müzenin hemen yanında yer alan ‘si ve kilisenin altında yer alan Aziz Methodios’un hapsedildiği zindan görülecekler listemizde ikinci sıradaydı. Kilise ziyaretinden sonra sahilde yer alan 600 yıllık Çınar ağacının yanına atıyoruz kendimizi.O kadar heybetli ve güzelki…
Ada keyfimizin bundan sonraki kısmı bisiklet ile devam etti. Sahilde yer alan bisikletçilerden bisiklet kiralandı, saati 10 TL,
Hedef yol üstündeki şahane evleri ve ara sokakları keşfetmek, küçük molalarla muhteşem İstanbul manzarasının tadını çıkarmak ama en önemlisi adanın en yüksek tepesi olan Hristo tepesine ulaşmak. Bir bölüme kadar asfalt yol geliyor burada sizi sadece yokuşlar zorluyor. Ancak asfalt yolun bitimindeki patika ile birlikte bisiklet sizi epeyce zorlayacak. Hristo tepesinde sizi Hristo manastırı ve Büyük Çamlık bekliyor. Burası saatlerce kitap okunulası aşırı huzurlu bir yer.
Hristo tepesine tırmanmak zor, bisiklet ile patika yolu çıkmak daha da zor olsada, sanırım bu manzara herşeye değiyor.
Oksijenle ve yeşille geçirdiğimiz huzur dolu zamanlardan sonra artık sahile inip soğuk bişeyler içme zamanı. Burgaz cafede bira ve patates ile bolca deniz ve ada manzarısını izledik. Adanın en meşhur dondurmacısı Sinem dondurmadan 2 top dondurma aldıktan sonra iskelenin sol tarafındaki plajda biraz ayaklarınızı serinletebilirsiniz. Sezonu açanlar vardı ancak benim için henüz erken.
Fincan lokantası ve Kalpazankaya’yı duymayan yoktur. Akşam yemeğinizi bu iki mekandan birinde yiyip günü batırmak isterseniz adaya adım atar atmaz rezervasyon yaptırın. Biz akşam yemeği için Sahil lokantasını tercih ettik, mezeleri gayet taze ve lezzetliydi. Tercih edebilirsiniz. Hem zaten masada rakımız, önünde deniz olduktan sonra bizim için sıkıntı yok:) (Maalesef elimdeki idare eder tek resim bu, herşeyi yedikten sonra resim çekmediğim aklıma geldi.))
Four Letter Word Coffee;Geçtiğimiz sene adada üçüncü nesil çok güzel bir kahveci açıldı.İnstagram hesaplarını @4lwcoffee takip etmenizi öneririm. Listemde yer alan bu kahveciye uğramadan dönemezdik. Mekan dekorasyonu, kahveleri sunum şekilleri çok özenli. Çalan müzikler harika. Biz uzunca bir süre oturup sohbet ettik, bazen sustuk müzikleri dinlendik,dergi karıştırdık, notlarımı kısaca defterime ekledim.Anlayacağınız sadece tadı için demiyorum; uzun zamandır içtiğim en güzel kahve oldu kendisi.
Akşam 18:40 vapuru ile Bostancı’ya döndük. Sahildeki trafiğim ruhumuza işleyen huzuru tüketmesine izin vermeden kendimizi evimize attık. Bence en kısa sürede tekrar bir Burgazada yapılmalı.
Sanırım adadan İstanbul manzarasını görünce bu cümleleri yazmamak elde değil. Maalesef her geçen gün bina üstüne bina eklenen, bulunan her bir yeşilliği hemen yok etmek için yemin etmiş bir toplum olarak Burgazada’dan İstanbul’a bakarken içim cız ediyor. Adayı anlattıktan sonra vapurdan bakarken birşeyler söylemeden edemiyor insan. Maalesef İstanbul çirkinleşiyor ve biz hiçbirşey yapmıyoruz gençler,öylece izliyoruz… Sait Faik ‘in Son kuşlar kitabında dediği gibi
‘Kuşları boğdular,çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi.’
‘Son Kuşlar’; Sait Faik Abasıyanık